6.12.2013

Tükeniyoruz ..

Uzun bir gecenin başlangıcından sesleniyorum herkese, selamın aleyküm.. Akrep ve yelkovanların yavaşladığı anlar kalemi aldırttırıyor insanın eline.Kıymet bilmek diyeceğim bugün, sevgi diyeceğim, aşk diyeceğim.Emekten bahsedeceğim nacizane ve aciz düşünce tarzımla. Haydi Bismillah!..

' aslında herşey ne de güzel gidiyordu, Gül'e bardakla su vermeseydim .. '

Eski zamanların birinde kendi halinde yaşayan bir bülbül varmış.Gezer tozarmış heryeri, bihaber yaşarmış hayattan.Ne bir derdi gamı varmış ne bir tasası, taki güzel mi güzel o nazende Gül'ü görene kadar.Başta ne olduğunu anlamamış ama, sonradan dönülmez bir yola girdiğinin farkına varmış;  Bülbül aşık olmuş!.. Pervane böceği misali dönmüş durmuş Gül'ün etrafında, dikenleri batsada vazgeçmemiş ona yaklaşmaktan.Bülbül divane olmuş, Gül'e yalvarmış; Gül naz etmiş.. Bir gün insafa gelmiş Gül ama iş işten geçmiş, Bülbül'ün ömrü çoktan tükenmiş..

Bitiyoruz, yozlaşıyoruz, düşünceden uzak kalıyoruz yavaş yavaş. Kadir kıymet ikilisini çıkartıyoruz hayatımızdan. ' Sahi sevgi neydi? ' diye sorarlar ya hani; sahi sevgi neydi? Sevgi gerçekten iyilikti, dostluktu, emekti, saygı duymaktı..Şu aralar ülkenin yeni neslinin çoğunda bulunmayan özelliklerdi.Boşananların evlenenleri geçtiği bir zaman dilimi ancak böyle tasfir edilirdi herhalde.Çocuk oyuncağı haline gelen evlilikler, aşk sanılan hevesler, herşeyin aşktan ibaret olduğunu düşünen cahilane düşüncede çiftler oluşturdu bu büyük dilimi galiba..Sevgi olmadan aşkı arayanlar, saygı olmadan emek olmadan bir yola çıkanlar yaptı bunu.Oysa aşkmıydı önemli olan, heveslermiydi? Yoksa sevgi miydi, duyulan saygı mıydı verilen emek miydi? Karşıdaki insana güven verebilmek, sadık olduğuna kanaat ettirebilmek ne güzel şeydir oysa.Hayatı zorlaştıranlardan , herşeyi sorgulayanlardan olmak yerine, zorlaştığı yerden karşıdakinin hayatına destek vermek, verebilmek.. Kısacası "Geçim İnsanı" diye çok sefer tasfir ettiğim o ender kişiliğe sahip olmak daha önemli değil midir? Peki ya böyle bir insanı bulduğunda kıymetini bilmek!.. Sevdiğini, güvenilir olduğunu, sadık, saygılı ve anlayışlı olduğunu bildiğin halde olanları değilde OLMADIĞINI DÜŞÜNDÜKLERİNİ sorgulamak, eksik aramak ne kadar mantıklıdır.Bilmiyorum, anlamıyorum bazen biz insanoğlunu.Ne istiyoruz, ne düşünüyoruz bilmiyorum.Ve nereye kadar sürer bu onu da bilmiyorum.Üstelik kendi dünyamızda yaşıyoruz artık birde, bize mantıksız geliyorsa mantıksızdır; danışma diye bir şey yok..! Oysa her insan bulunduğu durum içinde haklıdır kendine göre, doğal olarak sağlıklı kararlar çıkmaz.Neden böyle olduk ki biz, neden uzaklaştık bu kadar olması gerekenden.Geri toplayabilir miyiz hayatı, insanları..İkna edebilir miyiz onları kadir kıymet için, gerçek hayat için..Ben cevap veremiyorum buna, belki siz verebilirsiniz..

..Metin Kara ..

5.03.2012

Keşke hiç bitmeseydi horoz şekerimiz...


" Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne de adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim! "

Cahit Sıtkı Tarancı


Çocukluğuna hasret kalmış birini görmek istiyorsanız eğer, öncelikle Cahit Sıtkı Tarancı'ya bakmalısınız.Horoz şekeri almasıyla başlayan ve hiç bitmesini istemediği bir hayal deryasıyla karşı karşıya kaldığı andaki duyguları yazdırtıyor bu şiiri ona.Diyarbakır'da geçirdiği çocukluk günlerine, çemberiyle erittiği zamanlarına ve zıpzıplarıyla bitirdiği çocukluğuna tekrar gitmesine vesile oluyor bu horoz şekeri..

Neden böyle bir giriş yaptın bu yazıya diye soracak olursanız eğer; aynı duyguya düştüğüm andan bu yana dilimden bu şiiri düşürmediğimden bu örnekle başladım diyebilirim..

İlkokulumdaydım bugün.Karış karış her metresi başka bir anı olan; sevginin, dostluğun, aşkın vs. birçok şeyin ilk yaşandığı, ilk kez görüldüğü ve her adımı biraz daha çocukluğum kokan o yerdeydim.İlk sınıfım, ilk karnem,  ilk okumam geldi gözümün önüne.Öğretmenimin kırmızı kurdeleyi süveterime iğnelediğindeki o tarifsiz heyecanlı halim geldi... Ne de çabuk geçiyor zaman.. Daha dündü tenefüslerde dansa davet oynayışımız. " Yağ satarım bal satarım " diye oynanan oyunlar dün yaşandı.Ne çabuk geride kaldı herşey, acımasız bir varlık bu zaman..Peki ya külahlarımız, hani o teneke vurmaya çalıştığımız sapanlarımız.Tornetimizin gürültüsünden bıkan Abdullah Amca'nın feryatları , bahçesine daldığımız Cemile Teyze'nin " eşşek herifler " diyerek yakınmaları..! Evet, evet cidden acımasız bu zaman.Sorumluluklarımız yalnızca derslerden ibaretti.Hayallerimiz bir top veya bisikletten...Acılarımız yalnızca düştüğümüzde kanayan kolumuz,bacağımızdan ibaretti  birde söz dinlemediğimizde annemizin nacizane tokatından.Peki şimdi? Ne zaman değişiyor bunlar? Biz, biz ne zaman büyüyoruz arkadaş!! Attığımız kahkahalar tebessüme döndüğünde mi!.. Yoksa gülüyorken içten içe ağlamaya başladığımızda mı, ne zaman? Ne zaman büyüyoruz; yazdığımız mektuplara,yazılara bakıp " çocukluk işte "  dediğimizde mi? Ömrümüz ne de hızlı tükeniyor.Dön de ardına bir bak her şey nasıl da değişiyor.Giyinişin, yürüyüşün, bakışın değişiyor.Gözünde fer bitiyor zamanla, yüreğinde heyecan bitiyor.Her yeni gün bedenin biraz daha yitiriyor çocukluğunu,gençliğini,diriliğini..Onbeşinde kavgaya hazır deli kanın otuzbeşinde yerini dinginliğe, sakinliğe bırakıyor..Bir baksana giydiğin elbiselerin rengine onbeşindeki renklerin var mı otuzbeşinde..Hepsi kahve tonuna çalıyor..

Hey gidi dünya hey.Ne sen eskisi gibi olabiliyorsun ne eskiyi geri getirebiliyorsun. Acılara tutunmak, sorumluluklarla baş etmeye çalışmak kalıyor bize bundan sonra..    

Neylersin..

.. Metin Kara ..